"Müslümanlar olarak çevre bilinci inşa edemedik"
1750’de Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesi ile birlikte dünyadaki gaz oranlarının değişmeye başladığını belirten uzmanlar, insan tarafından yaratılan modern teknolojinin dünyayı ve dünyadaki eko sistemleri tahrip ettiğini vurguluyor. Sıcaklık artışlarının 1,5 derecede durdurulamaması durumunda çok daha olumsuz sorunların ortaya çıkabileceğini kaydeden uzmanlar, Hz. Peygamber’in yeryüzünü “bir mescit” olarak tanımladığını fakat Müslümanlar olarak çevre bilinci oluşturamadığımızı ifade ediyor.
19 Nisan 2021 - 14:54
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir, çevre kirliliği ve iklim değişikliğine neden olan etkenlerle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Gezegendeki en ufak değişim tüm sistemi etkiliyor
İnsanlık tarihi bir bütün olarak düşünüldüğünde, dünyanın çok hassas dengelerle çalışacak şekilde yaratıldığını belirten Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Gezegendeki en ufak bir değişimin tüm sitemi etkilediğini 1960’lı yıllardan bu yana anlamaya başladık. Bunu anlatmak için kelebek etkisi kavramı kullanılıyor. ‘Çin’de bir kelebek kanat çırpsa, Amerika’da kasırga veya fırtına meydan gelebilir’ diye de örnek verilir. Çin’in Wuhan kentinde çıkan ve gözle görülmeyen bir virüsün dünyayı ne hale getirdiğini gördükten ve yaşadıktan sonra bu etkinin daha iyi anlaşıldığını düşünüyorum” dedi.
Dünya dev bir seradır
Çevreciler olarak atmosferi bir seraya benzettiklerini söyleyen Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Bir serayı ziyaret ettiğinizde nasıl çalıştığını görür, iklim değişiklilerinde seranın iç dengesinin korunmasının ne kadar önemli olduğunu tecrübe edersiniz. Dünya denen gezegenimiz de dev bir seradır. Bu seradaki en ufak bir değişim, serada yaşayan herkesi ve her şeyi etkiliyor. Tam bu noktada iklim değişikliğinden bahsedebiliriz. Gezegenimiz ne kadar büyük olsa da her sera gibi bir sınırı var. Bu sınırların aşıldığını, hayat tarzımızın yani ekonomik kalkınma ve buna bağlı tüketim tarzımızın seranın olması gereken doğal etkisini olumsuz etkilediğini bugün açık ve net olarak biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Sanayileşme gaz oranlarını değiştirdi
İklim değişiklerinin çok uzun dönemlerde oluştuğuna işaret eden Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Sanayi devriminin başlangıcı olarak genellikle 1750 yılı kabul edilir. Sanayileşmeyle birlikte yaşadığımız dünya serasındaki gazların oranı da değişmeye başladı. Ancak başlarda ekonomik refah ve siyasi güç sağlayan bu değişme olumlu karşılandı” dedi.
Dünyada sıcaklık artışları 1,5 derecede durdurulmalı
Dünya genelinde ortalama sıcaklık artışlarının 1,5 derecede durdurulamaması durumunda iklim krizi etkilerinin aşırı hava olayları, deniz seviyesinin yükselmesi, gıdaya, suya erişimde zorluklar ve biyolojik çeşitlilik kaybı olarak yaşanmaya devam edeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Özdemir, “Üstelik bütün bu değişimler, insanın yaşam süresi içerisinde ölçülebilecek bir hızla gerçekleşiyor. Ülkemizde sık sık yaşamaya başladığımız ve doğal felaket deyip geçtiğimiz olaylar arttı. Son bir yılda ülkemizde ve özellikle de İzmir’de yaşadığımız, daha önce tanık olmadığımız doğal felaketleri somut örnekler olarak görebiliriz” diye konuştu.
Küresel ısınmanın etkileri insan tarafından artırılıyor
Birleşmiş Milletler’in kurduğu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin bu konuda en büyük otorite olduğunu belirten Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Bu panel, yaptığı çalışmalar ve yayınladığı bilimsel raporlarla insan faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferde oluşan olumsuz etkiler nedeniyle küresel ortalama sıcaklıklarda artış yaşandığını ortaya koydu. Bu da tüm sistemi etkiliyor. İklim değişikliği üzerine yayınlanmış tüm bilimsel araştırmaların yüzde 97'sinde küresel ısınmanın gerçek ve gezegenimiz için büyük bir sorun olduğu, sorunun insan faaliyetleri tarafından daha da şiddetlendirildiği gösteriliyor” dedi.
İklimlerin değişmesinde insani etkilerin payı çok
Prof. Dr. İbrahim Özdemir, IPCC tarafından da vurgulanan iklim değişikliklerinde insanın etkilerini şöyle sıraladı:
“Tarımsal faaliyetler, fosil yakıtlarının yakılması nedeniyle sera gazlarının artırılması, tarımsal atıklar ile fosil yakıtların yakılması gibi nedenlerle atmosfere salınan aerosollar ve parçacıklar, ormansızlaşma ve çölleşme nedeniyle dünya yüzeyinin güneş ışınlarını yansıtma özelliğindeki değişim, uçak ve gemi egzoz izleriyle bulut oluşturma ve atmosferde kimyasal değişim gibi insan etkilerinden söz edebiliriz. IPCC’ye göre 2004 yılındaki insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 56’sı fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan karbondioksite aittir.”
İnsanoğlunun hayatı tabiata bağlı
İnsanoğlunun çok eski dönemlerden bu yana tabiattan yararlandığına ve hayatta kalmasının tabiata bağlı olduğuna işaret eden Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Ancak modern insan bu dengeyi tahrip ederek, aslında kendi hayatını tahribe başladı. Modern teknolojinin dünyayı ve dünyadaki eko sistemleri tahrip ettiğini söyleyebiliriz. Burada teknolojiyi suçlamak yerine teknolojiyi oluşturan ve şekillendiren insanın, daha doğrusu insanın dünya görüşünün sorgulanması gerekiyor. Modern teknolojinin içerdiği zehirli ve yıkıcı tohumlara ilk dikkat çekenlerden birisi Alman filozof Martin Heidegger’dır. Filozof Heidegger ‘Tekniğe İlişkin Soruşturma’ adlı küçük risalesinde Ren nehri üzerindeki bir su değirmeni ile modern bir hidroelektrik santralini karşılaştırarak modern zihnin şekillendirdiği teknolojinin sınırlayıcı, tahakküm edici ve yok edici boyutunu ortaya koyuyor” dedi.
Sanayi kuruluşları çevre ekosistemini bozdu
Prof. Dr. İbrahim Özdemir, ‘İnsan tabiatı kullanılacak ve sömürülecek bir nesne olarak gördüğünde bu sömürüyü en büyük ölçüde gerçekleştirmek için gereken aletleri de kendisi yapıyor’ dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Çevre bilinci oluşmadan önce sanayi kuruluşları zehirli atıkların etkisini azaltmak için hiçbir ek masraf yapmıyorlardı. Karlarını azami dereceye çıkarmak için masraflarını asgari seviyede tutuyor; zehirli atıkları nehir, göl ve denizlere, ya da tabiata olduğu gibi bırakıyorlardı. Bunun sonucunda nehir, göl ve denizlerdeki eko sitemler tahrip oldu. Nehir ve göllerde balıklar yok oldu. Zehirli balıklar besin zinciri ile bize kadar ulaştı ve başta kanser olmak üzere birçok hastalık ortaya çıktı. Henüz gerçek sebebini anlamadığımız COVID-19 virüsünün beslenme zinciri ile ilgili olduğu görüşü çok yaygın. Kısacası teknoloji onu şekillendiren dünya görüşüne göre çevre dostu veya çevre düşmanı olabilir. Bütün mesele bizim kendimizi ve dünyayı nasıl kavradığımız, insan-dünya ilişkilerimizi nasıl temellendirdiğimizdir.”
Müslümanlar olarak çevre bilinci inşa edemedik
Hz. Peygamber’in yeryüzünü bir mescit olarak tanımladığını ifade eden Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Müslümanlar olarak bir çevre bilinci inşa edemedik. Mabedin temiz olması, korunması, herkesi birleştiren ve buluşturan bir mekân olması gerekir. Yeryüzü mabedi, açgözlü yerli ve yabancı kapitalistlerce yağmalanırken ve kirletilirken seyirci kaldık. Bugünkü sorunların kaynağı olan anlayışın üstesinden gelmek için doğunun hikmetini keşfetmek zorundayız” diye konuştu.
Gezegendeki en ufak değişim tüm sistemi etkiliyor
İnsanlık tarihi bir bütün olarak düşünüldüğünde, dünyanın çok hassas dengelerle çalışacak şekilde yaratıldığını belirten Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Gezegendeki en ufak bir değişimin tüm sitemi etkilediğini 1960’lı yıllardan bu yana anlamaya başladık. Bunu anlatmak için kelebek etkisi kavramı kullanılıyor. ‘Çin’de bir kelebek kanat çırpsa, Amerika’da kasırga veya fırtına meydan gelebilir’ diye de örnek verilir. Çin’in Wuhan kentinde çıkan ve gözle görülmeyen bir virüsün dünyayı ne hale getirdiğini gördükten ve yaşadıktan sonra bu etkinin daha iyi anlaşıldığını düşünüyorum” dedi.
Dünya dev bir seradır
Çevreciler olarak atmosferi bir seraya benzettiklerini söyleyen Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Bir serayı ziyaret ettiğinizde nasıl çalıştığını görür, iklim değişiklilerinde seranın iç dengesinin korunmasının ne kadar önemli olduğunu tecrübe edersiniz. Dünya denen gezegenimiz de dev bir seradır. Bu seradaki en ufak bir değişim, serada yaşayan herkesi ve her şeyi etkiliyor. Tam bu noktada iklim değişikliğinden bahsedebiliriz. Gezegenimiz ne kadar büyük olsa da her sera gibi bir sınırı var. Bu sınırların aşıldığını, hayat tarzımızın yani ekonomik kalkınma ve buna bağlı tüketim tarzımızın seranın olması gereken doğal etkisini olumsuz etkilediğini bugün açık ve net olarak biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Sanayileşme gaz oranlarını değiştirdi
İklim değişiklerinin çok uzun dönemlerde oluştuğuna işaret eden Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Sanayi devriminin başlangıcı olarak genellikle 1750 yılı kabul edilir. Sanayileşmeyle birlikte yaşadığımız dünya serasındaki gazların oranı da değişmeye başladı. Ancak başlarda ekonomik refah ve siyasi güç sağlayan bu değişme olumlu karşılandı” dedi.
Dünyada sıcaklık artışları 1,5 derecede durdurulmalı
Dünya genelinde ortalama sıcaklık artışlarının 1,5 derecede durdurulamaması durumunda iklim krizi etkilerinin aşırı hava olayları, deniz seviyesinin yükselmesi, gıdaya, suya erişimde zorluklar ve biyolojik çeşitlilik kaybı olarak yaşanmaya devam edeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Özdemir, “Üstelik bütün bu değişimler, insanın yaşam süresi içerisinde ölçülebilecek bir hızla gerçekleşiyor. Ülkemizde sık sık yaşamaya başladığımız ve doğal felaket deyip geçtiğimiz olaylar arttı. Son bir yılda ülkemizde ve özellikle de İzmir’de yaşadığımız, daha önce tanık olmadığımız doğal felaketleri somut örnekler olarak görebiliriz” diye konuştu.
Küresel ısınmanın etkileri insan tarafından artırılıyor
Birleşmiş Milletler’in kurduğu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin bu konuda en büyük otorite olduğunu belirten Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Bu panel, yaptığı çalışmalar ve yayınladığı bilimsel raporlarla insan faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferde oluşan olumsuz etkiler nedeniyle küresel ortalama sıcaklıklarda artış yaşandığını ortaya koydu. Bu da tüm sistemi etkiliyor. İklim değişikliği üzerine yayınlanmış tüm bilimsel araştırmaların yüzde 97'sinde küresel ısınmanın gerçek ve gezegenimiz için büyük bir sorun olduğu, sorunun insan faaliyetleri tarafından daha da şiddetlendirildiği gösteriliyor” dedi.
İklimlerin değişmesinde insani etkilerin payı çok
Prof. Dr. İbrahim Özdemir, IPCC tarafından da vurgulanan iklim değişikliklerinde insanın etkilerini şöyle sıraladı:
“Tarımsal faaliyetler, fosil yakıtlarının yakılması nedeniyle sera gazlarının artırılması, tarımsal atıklar ile fosil yakıtların yakılması gibi nedenlerle atmosfere salınan aerosollar ve parçacıklar, ormansızlaşma ve çölleşme nedeniyle dünya yüzeyinin güneş ışınlarını yansıtma özelliğindeki değişim, uçak ve gemi egzoz izleriyle bulut oluşturma ve atmosferde kimyasal değişim gibi insan etkilerinden söz edebiliriz. IPCC’ye göre 2004 yılındaki insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 56’sı fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan karbondioksite aittir.”
İnsanoğlunun hayatı tabiata bağlı
İnsanoğlunun çok eski dönemlerden bu yana tabiattan yararlandığına ve hayatta kalmasının tabiata bağlı olduğuna işaret eden Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Ancak modern insan bu dengeyi tahrip ederek, aslında kendi hayatını tahribe başladı. Modern teknolojinin dünyayı ve dünyadaki eko sistemleri tahrip ettiğini söyleyebiliriz. Burada teknolojiyi suçlamak yerine teknolojiyi oluşturan ve şekillendiren insanın, daha doğrusu insanın dünya görüşünün sorgulanması gerekiyor. Modern teknolojinin içerdiği zehirli ve yıkıcı tohumlara ilk dikkat çekenlerden birisi Alman filozof Martin Heidegger’dır. Filozof Heidegger ‘Tekniğe İlişkin Soruşturma’ adlı küçük risalesinde Ren nehri üzerindeki bir su değirmeni ile modern bir hidroelektrik santralini karşılaştırarak modern zihnin şekillendirdiği teknolojinin sınırlayıcı, tahakküm edici ve yok edici boyutunu ortaya koyuyor” dedi.
Sanayi kuruluşları çevre ekosistemini bozdu
Prof. Dr. İbrahim Özdemir, ‘İnsan tabiatı kullanılacak ve sömürülecek bir nesne olarak gördüğünde bu sömürüyü en büyük ölçüde gerçekleştirmek için gereken aletleri de kendisi yapıyor’ dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Çevre bilinci oluşmadan önce sanayi kuruluşları zehirli atıkların etkisini azaltmak için hiçbir ek masraf yapmıyorlardı. Karlarını azami dereceye çıkarmak için masraflarını asgari seviyede tutuyor; zehirli atıkları nehir, göl ve denizlere, ya da tabiata olduğu gibi bırakıyorlardı. Bunun sonucunda nehir, göl ve denizlerdeki eko sitemler tahrip oldu. Nehir ve göllerde balıklar yok oldu. Zehirli balıklar besin zinciri ile bize kadar ulaştı ve başta kanser olmak üzere birçok hastalık ortaya çıktı. Henüz gerçek sebebini anlamadığımız COVID-19 virüsünün beslenme zinciri ile ilgili olduğu görüşü çok yaygın. Kısacası teknoloji onu şekillendiren dünya görüşüne göre çevre dostu veya çevre düşmanı olabilir. Bütün mesele bizim kendimizi ve dünyayı nasıl kavradığımız, insan-dünya ilişkilerimizi nasıl temellendirdiğimizdir.”
Müslümanlar olarak çevre bilinci inşa edemedik
Hz. Peygamber’in yeryüzünü bir mescit olarak tanımladığını ifade eden Prof. Dr. İbrahim Özdemir, “Müslümanlar olarak bir çevre bilinci inşa edemedik. Mabedin temiz olması, korunması, herkesi birleştiren ve buluşturan bir mekân olması gerekir. Yeryüzü mabedi, açgözlü yerli ve yabancı kapitalistlerce yağmalanırken ve kirletilirken seyirci kaldık. Bugünkü sorunların kaynağı olan anlayışın üstesinden gelmek için doğunun hikmetini keşfetmek zorundayız” diye konuştu.
FACEBOOK YORUMLAR